- Öz
Engelliler ve kadınlar tarih boyunca en eski şiddete, ayrımcılığa uğrayan gurupların başında gelmektedir. İki “dezavantajlı” durumu da üzerinde taşıyan engelli kadınlar hem kadın hem de engelli oldukları için; cinsel, fiziksel, psikolojik, ekonomik istismara, şiddete daha fazla maruz kalmaktadır. Toplumsal yaşama katılımda, temel hak ve özgürlüklere ulaşmakta çoklu ayrımcılığa uğramaktadırlar. Bu çalışmada ülkemiz açısından engelli kadınların insan hakları kapsamında hukuksal anlamdaki durumları tespit edildikten sonra hak ve hizmetlere ulaşmakta yaşanan sorunlar belirtilerek soruna yönelik çözüm önerileri ifade edilmeye çalışılacaktır.
Çalışma hazırlanırken başta Bm Birleşmiş Milletler Engelli hakları Sözleşmesi olmak üzere mevzuatımız taranmış, engelli kadınların hak ve hizmetlere ulaşmasının önünde var olan kalıplaşmış sosyolojik, psikolojik, engellemeler ve kalıp yargılar hakkında yapılan araştırmalardan yararlanılmış ve bizzat durumu yaşayan engelli kadınların ağzından konu hakkındaki yaşananlara yer verilmiştir.
Anahtar sözcükler
Engelli kadın, cinsiyet, İnsan hakları, ayrımcılık, makul düzenleme, kalıplaşmış yargı
- Giriş
İnsanın değişimi ve gelişmesinin sonucunda 10 Aralık 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi doğmuştur. Türkiye, Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden birisi olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış ve insan hakları konusundaki önemli sözleşmelerin büyük bölümüne taraf olmuştur.
İnsan hakları, insanlara sadece insan oldukları için verilmiştir. Bunun için insan olarak doğmak yeterlidir. İnsan hakları hukuku açısından, her insan doğduğu andan öldüğü ana kadar bu haklara eşit olarak sahiptir. İnsan hakları, uluslararası en üst düzey haklardır ve bu yüzden her hukuk devletinde anayasal düzeyde tanınırlar. Bizim anayasamızda da insan hakları, temel hak ve özgürlükler başlığı altında düzenlenmiştir.
İnsan onuru ve eşitlik, insan hakları fikrinin merkezinde yer alan iki temel değerdir. Bütün insanların eşit olması, insan haklarını evrensel kılar, insan hakları daha iyi ve onurlu bir yaşam için gerekli olan temel standartlar tanımlandığında anlaşılabilir.
Engelli kadınlar, toplumlarda egemen olan önyargılı bakış açıları sebebiyle ne toplumun diğer üyeleriyle eşit ne de onurlarına saygı duyulması gereken bireyler olarak görülmektedir.
- Engelli kadınlar ve kız çocuklarının insan hakları süreci
Tüm dünyada engelli bireylerin insan hakları konusundaki çalışmalar son 20-30 yılda ivme kazanmıştır. Ancak cinsiyetin, engelli kadınları, engelli erkekleri ve onların insan haklarını nasıl etkilediği konusundaki çalışmalar çok yenidir ve yavaş bir gelişme göstermektedir.
Kadın hakları alanındaki çalışmalar ve kazanımlar engelli haklarından daha önce başlamıştır ve İnsan hakları alanında daha çok kazanım elde edilmiştir. Kadın hareketi, kadın olarak gördüğü gruba engelli kadınları dâhil etmemiş ve engellilik konusu da en başından itibaren erkek egemen bir yapı içinde oluştuğu için onlar da engelli kadınları yok saymışlardır. Aslında biraz daha ileri gidilirse, engellilik konusundaki bu erkek bakış açısı engelli kadının varlığını yeterince fark etmemiş ve bu konuda tamamen bir erkek yaklaşımı gelişmiştir.
- Engelli kadınların ve kız çocuklarının insan hakları
Engellilere ilişkin uluslararası ve ulusal yasalar ve politikalar tarihsel olarak engelli kadınları ve kız çocuklarını ihmal etmiştir. Yine kadınlara ilişkin yasalar ve politikalarda da geleneksel olarak engellilik önemsenmemiştir. Bu görünmezlik, engelli kadınlar ve kız çocuklarına karşı ayrımcılık türlerinin çoğaldığı ve kesiştiği durumları daha da artırmıştır. Engelli kadınlar sıklıkla cinsiyet veya engellilik ya da her ikisi gerekçesiyle aynı zamanda diğer gerekçelerle De ayrımcılığa uğramaktadır.
Engelli kadınlar ve kız çocukların insan hakları denildiğinde bakmamız gereken en önemli hukuk metni Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesidir. Bu Sözleşme ülkemiz tarafından usulüne uygun olarak imzalanmış onaylanmış ve 2007 yılından beri yürürlüğe girmiştir. Sözleşmede engelli kadınların ve kız çocuklarının, engelli nüfus içerisinde daha dezavantajlı bir konumda olduğu ifade edilmiştir. Sözgelimi, giriş paragrafında engelli kadın ve kız çocuklarının ev içinde ve dışında şiddete uğramaya, yaralanmaya veya istismara, ihmale, ihmalkâr muameleye, kötü muameleye karşı daha çok risk altında olduğunun altı çizilmiştir. Sözleşmenin 3. maddesinde kadın ve erkek eşitliğine vurgu yapıldıktan sonra, 6. maddesinde de sadece engelli kadınlara ve kız çocuklarına yönelik bir düzenlemeye yer verilmiştir. Buna göre taraf devletlerin, engelli kadınların ve kız çocuklarının uğradıkları çok yönlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve insan hak ve özgürlüklerinden eşit yararlanmaları bakımından, almaları gereken tedbirler düzenlenmiştir.
Sözleşmenin Engelli Kadınlar başlıklı 6. Maddesinin tam metni şöyledir:
Taraf Devletler engelli kadınlar ile kız çocuklarının çok yönlü ayrımcılığa maruz kalmakta olduğunu kabul eder ve bu bakımdan onların tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit koşullarda yararlanmalarını sağlamaya yönelik tedbirleri alır.
Taraf Devletler kadınların tam gelişimi, ilerlemesi ve güçlenmesini ve bu sözleşmede belirtilen insan hak ve temel özgürlüklerini kullanmalarını ve bunlardan yararlanmalarını sağlamak için gerekli tüm tedbirleri alır. Denilmektedir.
Özet olarak madde de engelli kadınlara karşı ayrımcılık yapılamayacağı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için her türlü tedbirlerin taraf devletlerce alınacağı ve engelli kadınların temel hak ve özgürlüklerden tam ve eksiksiz yararlanmaları hususunda taraf devletleri taahhüt altına sokmaktadır.
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi Engelli Kadınlar ve Kız Çocukları Üzerine 2016 yılında üç no.lu Genel Yorumunu yapmıştır. Bu yorumunda genel olarak; Engelli Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesinin taraf devletler tarafından nasıl yorumlanacağı, nasıl uygulanacağı ve bu maddeyle ilgili olarak komiteye nasıl bir rapor hazırlanacağı detaylarıyla ifade edilmeye çalışılmıştır.
Üç no.lu genel yorum çerçevesinde Sözleşmenin 6. Maddesini Şu şekilde inceleye biliriz:
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; 6. Madde Sözleşmenin diğer bütün maddeleri ile birlikte değerlendirilmesi gereken bir maddedir. Taraf Devletler, Sözleşmenin uygulanışı sırasında hedeflediği bütün eylem ve işlemlerinde engelli kadınlar ve kız çocuklarının haklarını da kapsayıcı şekilde davranmalıdır. Özellikle, engelli kadınlar çoklu ayrımcılığa karşı korunmalı ve insan hakları ve temel özgürlüklerden diğerleri ile eşit koşullar altında yararlanmasının sağlanması için pozitif tedbirler almalıdır.
6. Madde (1) engelli kadınların çoklu ayrımcılığa maruz kaldığını ve Taraf Devletlerin engelli kadınların insan hakları ve temel özgürlüklerden tam ve eşit koşullar altında yararlanması için tedbirler alması gerektiğini kabul eder. Sözleşmenin 5(2). Maddesinde, Taraf Devletlerin engelliliğe dayalı her türlü ayrımcılığı sadece yasaklaması değil, aynı zamanda diğer gerekçelerle ayrımcılığa karşı koruma sağlaması gerekliliği ile çoklu ayrımcılık ifade edilir. Komite, kendi içtihadında çoklu ve kesişimli ayrımcılığa ilişkin tedbirlere atıfta bulunmaktadır.
Engelliliğe dayalı ayrımcılık” Sözleşmenin 2. Maddesinde siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya başka herhangi bir alanda insan hakları ve temel özgürlüklerinin tam ve diğerleri ile eşit koşullar altında kullanılması veya bunlardan yararlanılması önünde engelliliğe dayalı olarak gerçekleştirilen her türlü ayrım, dışlama veya kısıtlama olarak tanımlanmaktadır.
“Kadınlara karşı ayrımcılık”, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin 1. Maddesinde siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya diğer alanlardaki kadın ve erkek eşitliğine dayanan insan haklarından ve temel özgürlüklerden, medeni durumları ne olursa olsun kadınların yararlanmalarını veya kullanmalarını engelleme veya hükümsüz kılma amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı herhangi bir ayrım, dışlama veya kısıtlama olarak tarif edilir. Engelliliğe dayalı ayrımcılık, makul düzenlemelerin gerçekleştirilmemesi dahil her türlü ayrımcılığı kapsamaktadır.
Bu halde makul düzenleme nedir? Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin 2. Maddesinde “makul düzenleme”, engellilerin insan haklarını ve temel özgürlüklerini tam ve diğer bireylerle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlamak üzere belirli bir durumda ihtiyaç duyulan, ölçüsüz veya aşırı bir yük getirmeyen, gerekli ve uygun değişiklik ve düzenlemeler olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, Sözleşmenin 5(2). Maddesi ile uyumlu olarak, Taraf Devletler engellilerin herhangi bir gerekçeye dayalı ayrımcılığa karşı eşit ve etkin bir şekilde korunmasını güvence altına almalıdır. Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi son içtihatlarında engelli kadınların istihdama erişimiyle bağlantılı olarak makul düzenlemeye atıf yapmıştır. Makul düzenleme sağlama görevi şu andan itibaren geçerli bir görevdir, bunun anlamı kişinin belirli bir durum içinde eşit koşullar altında kendi haklarını kullanmak için talepte bulunmasından itibaren yasal olarak uygulanabilir olmalıdır. Engelli kadınlara makul düzenleme sağlama konusunda başarısızlık, 5. ve 6. Maddelere göre ayrımcılık anlamına gelebilir. Makul düzenlemeye, işyerinde engelli bir kadının emzirmesine olanak sağlayan erişilebilir bir yerin olması örnek olarak verilebilir.
Kesişimli ayrımcılık kavramı, bireylerin homojen bir grubun mensupları olarak ayrımcılığa uğramasından ziyade kimliklerin, statülerin ve hayat koşullarının çok boyutlu katmanlarına ait bireyler olarak ayrımcılığa uğramamasını kabul eder. Ayrımcılığın çoklu ve kesişimli türlerinin neden olduğu, yüksek dezavantajlı bireylerin yaşanmış gerçekliklerini ve deneyimlerinin hakkını teslim eder; bunlar ayrıştırılmış veri toplama, müzakere, politika geliştirme, ayrımcılık yapmayan politikaların uygulanabilirliği ve etkin çözümlerin sağlanması konusunda hedeflenmiş tedbirlerin alınmasını gerektirir.
Engelli kadınlara ve kız çocuklarına karşı ayrımcılık birçok türde olabilir: (a) doğrudan ayrımcılık; (b) dolaylı ayrımcılık; (c) birleştirme ile ayrımcılık; (d) makul düzenlemenin reddi; (e) yapısal veya sistemli ayrımcılık. Hangi türde olduğuna bakılmaksızın, ayrımcılığın etkisi engelli kadınların haklarının ihlal edilmesidir.
- Doğrudan ayrımcılık, yasak gerekçelerle ilgili bir nedenden dolayı engelli kadınların benzer bir durumdaki diğerlerine göre daha az uygun muamele ile karşılaşması ile ortaya çıkar. Bu, aynı zamanda karşılaştırılabilir benzer bir durumun olmadığı yasak gerekçeler temelinde zararlı eylemler ve ihmalleri de içerir. Örnek olarak, zihinsel veya ruhsal engelleri olan kadınların tanıklıklarının yasal durumları nedeniyle mahkeme süreçlerinde reddedilmesi durumunda, böylece şiddetin kurbanları olarak kadınlara dönük adaletin ve etkin çözümlerin inkâr edilmesi ile doğrudan ayrımcılık meydana gelir (Bm Engelli Hakları Komitesi 3 no.lu genel yorumu).
- Dolaylı ayrımcılık, görünürdeki değeri alındığında tarafsız görünen yasa, politika ve uygulamaların engelli kadınlar üzerinde orantısız olarak olumsuz etkisinin olmasını ifade eder. Örneğin sağlık tesisleri herkes için eşit koşullarda görünebilir, fakat tekerlekli sandalye kullanan kadınlar için uygun jinekolojik muayene masası olmadığı zaman ayrımcı bir uygulama olur (Bm Engelli Hakları Komitesi 3 no.lu genel yorumu).
- Birleştirme ile ayrımcılık, kişilerin engelli bir kişi ile bağlarına dayalı olarak karşılaştığı ayrımcılıktır. Sıklıkla, bakım sağlayan kişi rolü ile kadınlar birleştirme ile ayrımcılığı deneyimler. Örneğin, engelli bir çocuğun annesi, çocuğundan dolayı onun işe daha az angaje olacağından ya da uygun bir çalışan olmayacağından endişe eden potansiyel bir işveren karşısında ayrımcılığa maruz kalabilir (Bm Engelli Hakları Komitesi 3 no.lu genel yorumu).
- Makul düzenlemenin reddi, engelli kadınların insan haklarını ve temel özgürlüklerini diğerleri ile eşit koşullar altında kullanmasının sağlanması için yerine getirilmesi gerekmesine rağmen, gerekli ve uygun değişiklikler ve ayarlamalar (orantısız ya da gereksiz bir yük getirmeyen) yapılmadığında ortaya çıkar. Örnek olarak, engelli bir kadın yapılı çevrenin fiziksel erişilebilirliğinin olmaması nedeniyle bir sağlık merkezinde mamografi çektiremiyorsa makul düzenlemenin reddi ile karşılaşmış sayılabilir (Bm Engelli Hakları Komitesi 3 no.lu genel yorumu).
- Yapısal veya sistemli ayrımcılık, ayrımcı kurumsal davranışların, kültürel geleneklerin ve toplumsal norm ve/veya kuralların gizli ya da açık örneklerinde yansımaktadır. Bu tür bir ayrımcılığa neden olabilecek zarar verici cinsiyet ve engellilik klişeleştirmeleri, özellikle engelli kadınlara dönük politika, düzenleme ve hizmetlerin olmayışı ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Örnek olarak, cinsiyetin ve engelliliğin kesişmesine dayalı klişeleştirme dolayısıyla engelli kadınlar şiddeti raporlama konusunda, polis, savcılık ve mahkemede kuşku ve reddedilme ile karşılaştığında, engellerle yüz yüze gelir. Aynı şekilde, zarar verici uygulamalar, güçlü bir biçimde, engelli kadınlara ilişkin ayrımcı inanışlara ve olumsuz algılara yansıyan toplumsal olarak inşa edilmiş cinsiyet rolleri ve güç ilişkileri ile bağlantılıdır ve onları kuvvetlendirir, örneğin HIV/AİDS olan erkeklerin engelli kadınlarla cinsel ilişki yoluyla tedavi edilebileceğine ilişkin inanış gibi.vi Engelli kadınlara dair zarar verici klişeleştirmelerin önlenmesi hakkında kamu görevlileri, öğretmenler, sağlık hizmetleri sağlayanlar, polis, savcı ve yargıçlarda ve genel olarak toplumda farkındalık, eğitim ve politikaların olmayışı hak ihlallerine yol açabilir (Bm Engelli Hakları Komitesi 3 no.lu genel yorumu).
Madde 6 (2) kadınların gelişimi, güçlenmesi ve ilerlemesine yöneliktir. Sözleşmede yer alan bu hakların kadınlar için teminat altına alınması, Taraf Devletlerin, Sözleşme ile belirtilen tüm alanlarda ve uygun yolları kullanarak bu hakları kazandırmaya ve teşvik etmeye çalışmasına bağlıdır.
Sözleşme uyarınca, Taraf Devletler, bütün engelliler için tüm insan haklarının ve temel özgürlüklerin tam olarak gerçekleştirilmesini sağlamak ve teşvik etmek için gerekli tüm tedbirleri almalıdır. Bu tedbirler yasal, eğitsel, idari, kültürel, siyasi, dilsel veya başka nitelikte olabilir. Engelli kadınların Sözleşmede belirtilen insan hakları ve temel özgürlüklerinin kullanımı ve bunlardan yararlanmalarının garanti altına alınması da dahil olmak üzere bu tedbirler, Sözleşmenin ilkelerine saygı gösterildiği takdirde uygun olacaktır. Alınan tedbirler geçici veya kalıcı olabilir, ayrıca hukuki ve fiili eşitsizliği aşmalıdır. Yapısal veya sistemli olan çoklu ayrımcılığın üstesinden gelmek için kotalar gibi geçici özel önlemler alınması gerekebileceği gibi, engelli kadınların tüm yaşam alanlarına eşit katılımını sağlamak üzere yasalar ve politikalarda reform yapmak gibi kalıcı önlemler de engelli kadınlar için tam eşitliğin sağlanması yönünden gerekli önkoşullardır. Bütün tedbirler engelli kadınların tam gelişimi, güçlenmesi ve ilerlemesini sağlamalıdır.
Kalkınma ekonomik büyüme ve yoksulluğun ortadan kaldırılması ile ilgili olsa da, bu alanlarla sınırlı değildir. Eğitim, istihdam, gelir yaratma ve şiddetle mücadele alanlarında toplumsal cinsiyet ve engelliliğe duyarlı kalkınma tedbirleri engelli kadınların ekonomik olarak tamamen güçlenmesini sağlamak için gerekli iken, sağlık ile siyaset, kültür ve spora katılım açısından ek tedbirler alınması de kaçınılmazdır.
Engelli kadınları güçlendirmek ve ilerletmek amacıyla alınan tedbirler kalkınma hedefinin ötesine geçmeli ve engelli kadınların ömürleri boyunca durumlarını iyileştirmeyi hedeflemelidir. Engelli kadınları kalkınma tedbirlerini tasarlarken hesaba katmak yeterli değildir; bilakis, onlar da topluma katılmalı ve katkıda bulunabilmelidir.
İnsan hakları temelli bir yaklaşım doğrultusunda engelli kadınların güçlendirilmesini sağlamak, onların kamusal karar alma süreçlerine katılımlarını teşvik etmek anlamına gelir. Engelli kadınlar ve kız çocukları tarihsel olarak kamusal karar alma süreçlerine katılımda birçok engelle karşılaşmıştır. Güç dengesizlikleri ve ayrımcılığın pek çok türü nedeniyle, engelli kadınlar ve bireyler olarak ihtiyaçlarını temsil edebilecek Sivil toplum kuruluşları kurmak veya bu kuruluşlara katılmak için daha az fırsatlara sahiptir. Taraf Devletler engelli kadınlara ve kız çocuklarına doğrudan ulaşmalı ve görüşlerinin bütün yönleriyle hesaba katıldığından ve özellikle cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve ilgili haklar ile cinsel şiddet dahil olmak üzere cinsiyet temelli şiddetle ilgili bakış açıları ve kaygılarını ifade ederken herhangi bir misillemeye tabi olmayacaklarından emin olmak üzere yeterli tedbirleri tesis etmelidir. Son olarak, Taraf Devletler sadece engellilere özgü danışma organları ve mekanizmalarını değil, engelli kadınların temsilci kuruluşlarının katılımını da teşvik etmelidir.
- Sözleşme kapsamında Taraf Devletlerin Yükümlülükleri
Sözleşmeye Taraf Devletler, 6. Madde ve diğer tüm temel hükümler uyarınca, engelli kadınların, tüm insan hakları ve temel özgürlükleri kullanmalarını ve bunlardan yararlanmalarını garanti altına almak amacıyla haklarına saygı göstermek, onları korumak ve yerine getirmekle yükümlüdür. Bu görevler yasal, siyasi, idari, eğitsel ve diğer önlemleri almak anlamına gelir.
- Saygı gösterme yükümlülüğü, Taraf Devletlerin engelli kadınların haklarını kullanmalarına müdahale etmemelerini gerektirir. Bu nedenle, engelli kadınlar aleyhinde ayrımcılık teşkil eden mevcut yasalar, düzenlemeler, gelenekler ve uygulamalar ortadan kaldırılmalıdır. Engelli kadınların diğer bireylerle eşit koşullar altında evlenmelerine veya çocuklarının sayısını ve yaş aralıklarını seçmelerine mani olan yasalar bu ayrımcılığa verilen sıradan örneklerdir.
Ayrıca saygı gösterme görevi, 6. Madde ve diğer temel hükümlerle bağdaşmayan eylem veya uygulamalardan kaçınmak ve kamu kurum ve kuruluşlarının bu hükümlere uygun davranmalarını sağlamak anlamına gelir.
- Koruma yükümlülüğü, Taraf Devletlerin, engelli kadınların haklarının üçüncü taraflar tarafından ihlal edilmemesini garanti etmek zorunda olduğunu ifade eder. Bu nedenle, Taraf Devletler, kişiler, örgütler veya özel teşebbüsler tarafından uygulanan cinsiyete ve/veya sakatlığa dayalı ayrımcılığı engellemek için gerekli tüm tedbirleri almalıdır. Bu, şiddeti veya insan hakları ihlallerini önlemek, mağdur ve tanıkları ihlallerden korumak, özel aktörler de dahil olmak üzere sorumluları soruşturmak, kovuşturmak ve cezalandırmak ile insan hakları ihlallerinin yaşandığı yerlerde telafi ve tazminat mekanizmalarına erişim imkânı sağlamak üzere gereken özeni gösterme görevini de kapsamaktadır. Örneğin, Taraf Devletler, şiddete maruz kalan engelli kadınlar için etkili hukuk yollarının bulunmasını sağlamak üzere adalet mekanizmasındaki profesyonellerin eğitimini teşvik edebilirler.
- Yerine getirme yükümlülüğü, engelli kadınların gelişimi, ilerlemesi ve güçlenmesini güvence altına almak için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak üzere sürekli ve dinamik bir görev yüklemektedir. Taraf Devletler, (a) kadınlar, çocukluk ve engellilikle ilgili tüm ulusal eylem planları, stratejileri ve politikalar ile toplumsal cinsiyet eşitliği, sağlık, şiddet, eğitim, siyasal katılım, istihdam, adalete erişim ve sosyal koruma gibi alanlardaki sektörel planlarda engelli kadınlar ve kız çocuklarının çıkarları ve haklarını sistematik olarak izlemek ve (b) özellikle engelli kadınlara yönelik olarak hedef gözeten ve denetlenen bir şekilde harekete geçmek suretiyle ikiz izleme yaklaşımı benimsemelidir. Katılım ve hakların kullanımdaki eşitsizliği azaltmak için ikiz izleme yaklaşımını kullanmalıdır.
Maddenin kesişen doğası, onu Sözleşmenin diğer tüm temel hükümlerine ayrılmaz bir şekilde bağlamaktadır. 6. Madde, cinsiyet ve/veya toplumsal cinsiyete açıkça atıfta bulunan maddelerle ilişkili olmanın yanı sıra, özellikle engelli kadınlara yönelik şiddetle ilgili hükümler (Madde 16), ev ve aileye saygı da dahil olmak üzere (Madde 23 ve 25) cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve ilgili haklar ile ilgili diğer maddelerdeki engelli kadınlar aleyhine ayrımcılık alanlarıyla karşılıklı ilişkilidir.
- Türkiye’de durum
Yukarıda açıkladığımız gibi ülkemiz 2007 yılında Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesini imzalayıp onaylayarak yürürlüğe koymuştur.
5378 sayılı engelliler hakkında kanunda ve birçok hukuk metinlerinde engelli kadınlar ve kız çocuklarıyla ilgili sözleşme kapsamında düzenlemeler yer almaktadır.
5378 sayılı Engelliler Hakkında kanunun Genel esaslar başlıklı 4. maddesinin H fıkrası da şöyledir:
Engelli olan kadın ve kız çocuklarının çok yönlü ayrımcılığa maruz kalmaları önlenerek hak ve özgürlüklerden yararlanmalarının sağlanması esastır.
Görüldüğü gibi; ülkemizde engelli kadınların ve kız çocuklarının insan hakları temelinde toplumun diğer bireyleriyle eşit olarak Toplumsal yaşama tam ve etkili katılımlarını sağlayan birçok yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Fakat ne yazık ki; bu düzenlemelerin tam ve etkili olarak uygulamaya geçirilmemesi nedeniyle engelli kadınlar, birçok hak kayıplarına uğramakta hatta evlerinden dışarıya bile çıkamamaktadırlar.
Engelli kadınlar temel insan hakları olan sağlık, eğitim, istihdam gibi haklara ulaşmakta hem engelli olmayan bireylere hem de engelli olan erkeklere göre daha dezavantajlı durumdadır.
Engelli kadınlar hem cinsiyetleri hem de engelleri yüzünden çoklu ayrımcılığa maruz kalmaktadır. İş imkânlarından mahrum bırakılmakta, okullardan dışlanmakta, evliliğe ya da partnerliğe layık olmadıkları düşünülmektedir. Bunu örneklerle açıklamamız gerekirse:
Engelli kadın ve kız çocukların, okur yazarlık ve okula gitme oranları oldukça düşük durumdadır. Kızlarının hayatta çok az imkânı olacağını düşünen ebeveynler de onları okula göndermek istememektedirler.
2010 yılında yapılan engellilerin Sorun ve Beklentileri Araştırmasına göre: Engelli kadınların %54,9’u okuryazar değildir. TÜİK istatistiklerine göre de: okuma yazma bilmeyen engelli kadınlar ile engelli erkekler arasındaki oransal fark %25 olarak hesaplanmaktadır.
Birleşmiş Milletler’e göre dünyadaki engelli kadınların sadece dörtte biri iş gücüne dâhildir. İş bulma ihtimalleri engelli erkeklerinkinin yarısı kadardır.
İŞKUR 2014 istatistiklerine göre işe yerleştirilen her 5 erkeğe karşın sadece bir kadın istihdam olanağı bulmaktadır.
Engelli kadın özelinde erişilmiş herhangi bir istihdam kotası bulunmamaktadır, bu da engelli kadınları istihdam konusunda dezavantajlı konuma sokmaktadır.
Hiçbir geliri olmayan Engellilere tanınan ekonomik haklarda aile içinde kişi başına düşen gelir kriteri esas alındığından ekonomik yönden engelli kadınlar eşlerinin, babalarının eline bakmaya mecbur tutulmaktadır.
Engelli kadınların Siyasete ve Karar Mekanizmalarına Katılımı da oldukça düşük oranlardadır.
Engelli kadın ve kız çocuklarının sesleri tarihsel olarak susturulmuştur, bu nedenle kamusal karar verme süreçlerinde temsiliyetleri yetersizdir. Güç dengesizlikleri ve çoklu ayrımcılıklar dolayısıyla kadın, çocuk ve engelli olarak ihtiyaçlarını temsil edecek örgütleri kurma ve var olanlara katılma konusunda fırsatları çok daha azdır.
Bedensel engelli kadınların jinekolojik muayenehanelerinde yaşadıkları sorunlar gibi engel türlerine göre çeşitlenen sağlık hakkına erişimde önemli sorunlar yaşanmaktadır.
7. Engelli kadınlara karşı şiddet:
her türlü şiddet, en yaygın insan hakkı ihlallerinin başında gelir. Şiddet, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de engelli kadınlar ve kız çocuklarının yaşamlarını olumsuz yönde etkileyen, başta ekonomik ve sosyal haklar olmak üzere temel hak ve özgürlüklerini ihlal eden ve bu haklara erişimlerini engelleyen en önemli nedenler arasındadır. Engelli kadınlara uygulanan şiddet; ekonomik, fiziksel, psikolojik, cinsel şiddet olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak engelli kadın ve kız çocuklarına uygulanan şiddet görünür değildir. Bunun birçok sebepleri bulunmaktadır. Engelli kadınlara ve kız çocuklarına karşı uygulanan şiddet görünür olmadığı için önlenmesi noktasında da politika geliştirilmesi pek mümkün olmamaktadır. Bugüne kadar – sayısı yetersiz de olsa- ‘engellilik’ konusunda yapılan araştırmalarda, genellikle engelli kadınların toplumsal yaşama katılımları ve eğitim, istihdam, sağlık gibi en temel insan haklarına erişmek konusunda çoklu ayrımcılığa uğradıklarına dair verilere ve tespitlere yer verildiği ancak engelli kadınlara yönelik şiddetin izlenip raporlanmadığı gözlenmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verilerine göre, dünya genelinde her 3 kadından birinin hayatında en az bir kere şiddete maruz kaldığı tahmin edilmektedir[1]. Yine yapılan araştırmalar; Türkiye’de her beş kadından ikisinin fiziksel şiddet mağduru olduğunu göstermektedir. 2008 yılında Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM)’nün Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet başlıklı araştırma sonuçlarına göre, kadınların fiziksel veya cinsel şiddete birlikte maruz kalma yüzdesi % 41.9’u bulmaktadır. Engelli kadınların, toplumsal ön ve kalıp yargılar başta olmak üzere, faili tanımlayamama, fiziksel ve sözel olarak şiddete karşı koymada yetersizlik durumuyla şiddetin her türüne uğrama riski diğer kadınlara oranla daha fazladır.
Şiddetin dile getirilmesi genel olarak kadınlar açısından zorlu bir konu olmasının yanı sıra engelli kadının şiddeti ifade etmesi ya da adli mercilere bildirmesi daha da zorlu ve sorunlu bir konudur. Bu zorluğun en temel sebebi, engelli kadının şiddet ortamını kolaylıkla terk edememesidir. Şiddet ortamını terk edemeyen engelli kadının uğradığı şiddeti, kolluk birimlerine ya da sivil toplum örgütlerine ihbar etmesi hayli güç bir durumdur. Örneğin, evinde şiddete uğrayan işitme engelli bir kadın telefon ile uğradığı şiddeti kolluk birimlerine bildiremeyecek, tıbbi yardım talep edemeyecektir. Zira acil telefon ihbar hatları çoğunlukla konuşma ve duyma yeterliliği olan kişilere hizmet vermek için kurgulanmıştır. Oysa acil ihbar hatlarının farklı engellilik durumlarına sahip bireylere hizmet edebilecek nitelikte tesis edilmesi gereklidir. Örneğin, konuşma yerine SMS (mesaj) yolu ile ihbar yapılabilme seçeneğinin varlığı şiddetin ortaya çıkarılmasında etkili bir araç olacaktır. Bununla beraber bir başka konu ise kadın konuk evlerine başvuran engelli kadınların durumudur. Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin engelli kadınlar açısından erişilebilir olmaması ne yazık ki engelli kadınların şiddet ortamına yeniden dönmesine neden olmaktadır.
Engelli Hakları Komitesi ve Kadınlara Karşı Her türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi 22.01. 2021 tarihinde engelli kadınlar ve kız çocuklarına karşı cinsel istismarın sonlandırılması amacıyla 8 Maddeden oluşan ortak bir açıklamada bulunmuşlardır.
Bu açıklamada özet olarak: 19 sayılı Genel Tavsiye Kararını güncelleyen 35 sayılı CEDAW Tavsiye Kararı (2017) uyarınca hem toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hem de engelliliğe ilişkin eşitsizliklerin; cinsel taciz de dahil olmak üzere kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin sona erdirilmesine ilişkin çabaların merkezinde olacağı taahhüt edilmiştir.
Ayrıca engelli kadınların ve kız çocuklarının cinsel tacizin ve diğer şiddet türlerinin olmadığı ortamlarda hayatlarını sürdürme haklarının uygulanmasını ve adalete erişim hakları ile diğer haklarının korunmasını engelleyen durumlara yönelik tespitlerde bulunulmuş Bu kapsamda, cinsel taciz ve şiddet konularında hesap verebilirliği zayıflatan kalıp yargıları sona erdirmeye yönelik, yapısal ve çok boyutlu ayrımcılığa değinen, bağımsız ve destekleyici karar verme süreçlerini mümkün kılan çalışmalara odaklanılacağı ifade edilmiştir.
8. Sonuç ve öneriler
Bir çok açıdan temel hak ve özgürlüklerden yararlanmakta sorun yaşayan, çoklu ayrımcılığa uğrayan engelli kadınlar hakkında toplumda yaygın olan ön yargılı bakış açısının ortadan kaldırılması için kamu ve özel bütün alanlarda farkındalık eğitimlerinin verilmesi gerekmektedir.
Bm Engelli Hakları Sözleşmesinin ve engelli kadınlar açısından düzenlenen bütün mevzuatın her alanda tam ve etkili olarak uygulanması gerekmektedir.
Engelli kadınların Adalet mekanizmalarının her alanına engellenmeden erişmesi sağlanmalıdır.
Haklara ve hizmetlere erişilebilirlik konusunda sorunlar yaşanmaması için gereken makul düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Şiddete maruz kalan ya da kalma ihtimali olan kadınların yaşadığı Kadın konuk evlerinin her alanda engellilerin erişimine uygun hale getirilmesi gerekmektedir.
İstihdam başta olmak üzere engellilere uygulanan kotaların yarısının engelli kadınlara ayrılması için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Engelli kadın kimliğinin oluşumunda STK’lara da önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Ne yazık ki; Türkiye’de engellilere yönelik çalışan dernekler sorunların nedeninden çok sonuçlarıyla ilgilenmekte, kalıcı çözümler yerine yardım isteyen kuruluşlar haline gelerek günü kurtarmaktadırlar. Kadın ve engelli dernekleri bir platform etrafında bir araya gelerek sosyal politikaların oluşturulmasında etkin bir rol alacaklardır. Kadın ve Engellilerin insan haklarının tanınması, korunması, güçlendirilmesi ve geliştirilmesi açısından böyle bir iş birliği ivedilik göstermektedir.
Engelli kadınları, kendi gereksinimlerini ifade etme, seslerini duyurma, karar alma süreçlerine aktif ve eşit derecede katılma, yani kendi kaderlerini belirleme hakkını kullanma mücadelesinde, onları destekleyecek ve güçlendirecek her alanda sosyal politika ve düzenlemelere gereksinim vardır.
Son söz olarak: Engelli kadınların ve kız çocuklarının İnsan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, farklılıklarına saygı duyularak ne engelinden ne de cinsiyetinden dolayı ayrımcılığa, istismara, şiddete uğramadan, toplumsal yaşama katılmaları, temel hak ve özgürlüklerden tam ve eşit olarak yararlanmaları için bütün topluma görevler düşmektedir.
“İnsan hakları” evrenseldir ve engelli kadınlar da bu evrenin diğer üyeleri gibi saygın, vazgeçilmez ve asli bir parçasıdır. Politika oluşturma, karar alma ve uygulama süreçlerinde amaçlanan hedeflere ulaşılması, ancak toplumun bilinçlendirilerek, kadınlar ve engelliler lehine karşımıza çıkan tablonun iyileştirilmesi ile olanaklıdır.
Kaynaklar
- Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi
- Engelliler Hakkında Kanun
- Engelli Kadınlar ve Kız Çocukları Üzerine Genel Yorum No. 3 (2016)
- Engellilerin Sorun ve Beklentileri Araştırması 2010
- Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi
- Türkiye Cumhuriyeti Ana Yasası
- Türkiye İstatistik Kurumu 2010 araştırması
- Türkiye İş Kurumu 2014 istatistik belgesi
GÖREV HUKUK-Görme Engelli Evrensel Hukukçular Derneği