HAYATINI SAVUNAN KADINA CEZA
Av. Sevil Aracı /Av. Songül Yıldız – Adana Barosu
Adana’da 2 Eylül 2020 gecesi saat 03.30 sıralarında kendisine şiddet uygulayan eşi H.Ö’yü öldürdüğü iddiası ile tutuklanan F.Ö’ nün Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılaması 13.04.2021 tarihinde sonuçlanarak F.Ö’ye eşi kasten öldürmek suçundan 15 yıl 10 ay hapis cezası verildi.
Söz konusu dosyada yer alan iddianamede, F.Ö’nün anlatımlarına ayrıntılı olarak yer veriliyordu. Ancak, dosyaya yansıyan ifadelerden açıkça F.Ö’nün sürekli ağır ve sistematik şiddet gördüğünün, tüfeği zorla F.Ö’nün eline tutuşturanın ve ateş almasını sağlayanın maktul H.Ö olduğunun anlaşılmasına rağmen bu hususlar değerlendirilmeyerek ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemi ile eşi öldürmek suçundan dava açılmıştı.
İddianamede maktul H.Ö’nün ‘kıskançlık ve hezeyanlarının’ temellendirilmeye çalışıldığını gördük. İddianamede adeta maktulün müvekkilimiz F.Ö.’ye uyguladığı şiddet mazur gösterilmeye çalışılmıştı. Olay anlatımı kısmında “Olay tarihinde maktulün abisi olan M.Ö’nün ve arkadaşı olan H.E.’nin maktulün evine geldiği, hep birlikte maktul cezaevinde iken şüphelinin başkalarıyla ilişki yaşadığı konusunda çıkan dedikodular hakkında konuştukları, maktulün abisi M. ve arkadaşı H.’nin tüm bunların dedikodu olduğuna dair maktulü teskin etmeye çalıştıkları, bir süre birlikte oturduktan sonra, maktulün evinden ayrıldıkları, onlar gittikten sonra şüpheli ile maktul arasında yaşanan tartışma sırasında şüphelinin maktulü maktule ait tüfekle göğsünden vurduğu…” şeklinde değerlendirmeler mevcuttu.
Oysa dosya içerisinde yer alan pek çok tanık beyanından, maktulün sistematik şekilde müvekkilimize işkence ve eziyet ettiği,özellikle Nisan ayında Covid19 nedeni ile cezaevinden tahliye edildikten sonra şiddetin ve dengesiz hareketlerinin arttığı anlaşılıyordu. Olayın olduğu gecenin akşamında dahi maktulün şahitler önünde F.Ö’ye yönelik tehdit ve hakaretleri söz konusuydu.
F.Ö’nün uzun yıllardır maktulden ağır şiddet görmesi ve esasen tüfeğin maktul tarafından zorla F.Ö’nün eline verilip ateş almasının sağlanması iddianamede hiç değerlendirilmemişti.
Dosya daha soruşturma aşamasındayken F.Ö’nün suçsuzluğunu ortaya çıkaracak bir kısım delillerin araştırılmasını talep etmiş, F.Ö’nün çocuklarından birinin görgü tanığı olduğunu bildirmiştik. Buna rağmen araştırılmasını istediğimiz hususların hiçbiri araştırılmadan iddianame hazırlanması yoluna gidildi. Mahkemeden iddianamenin reddini talep ettik ancak bu talebimiz de kabul görmedi.
F.Ö. yıllardır eşinden çok ağır şekilde şiddet görmüş bir kadın. Anlattığı birkaç olay dahi şiddetin boyutlarının ne kadar vahim olduğunu ortaya seriyor. F.Ö. yıllarca maktulün işkence ve eziyetine maruz kalmış, kollarında sigara söndürülmesinden kaynaklı yanık izleri halen belirgin. Defalarca kemerle dövülmüş, sandalyeye bağlanıp şiddet uygulanmış.
Maktul, alkol bağımlısı olan, uyuşturucu ilaçlar kullanan ve çeşitli suçlardan suç kaydı bulunan bir kişi.Karıştığı bir yağma olayı nedeni ile cezaevinde iken Nisan ayında Covid19 tedbirleri kapsamında tahliye edilmiş. Tahliye edildikten sonra da F.Ö’ye karşı şiddeti, aşağılama ve hakaretleri artarak devam etmiş.
Maktulün en son F.Ö’ye çocuklarının sünnet düğününde elbise giymesi nedeni ile saldırdığını biliyoruz. F.Ö, maktulün sürekli kendisini, annesine, kardeşlerine zarar vermekle tehdit etmesi nedeni ile korktuğu için hiç şikâyetçi olamamış, şiddeti belgeleyememiş. Ancak bir kez 183 şiddet hattını arayıp ihbarda bulunmuş. Bu ihbar neticesinde polisler eve geldiğinde maktulün farkına varıp kendisini tehdit etmesi yüzünden yine şikâyetinde ısrarcı olamamış.
Yargılama Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 06.11.2020 tarihinde yapılan duruşma ile başladı. F.Ö’nün savunması pandemi nedeni ile SEGBİS sistemi üzerinden alınmak zorunda kalındı. Yüzyüzelik ilkesinin işletilememesi, müvekkilimizin kendini ifade etmesini ve heyetin müvekkili anlamasını zorlaştırdı. F.Ö’nün kollukta alınan ifadesine baktığımızda daha ayrıntılı ve bütünlüklü olarak yaşadıklarını aktarabildiğini görüyoruz.
F.Ö. ile daha sonra yaptığımız bir sohbette kendisi de yaşadığı bu sıkıntıları dile getirerek “İlk duruşmada yaşadığım işkenceleri anlatmaya kalktığımda, konuyla ilgisi yok, olay gününü anlat dediler. Oysa o güne gelene kadar yaşadıklarımı anlatmadan olay günü yaşananları anlamaları mümkün değildi. Üstelik bunu sadece ben de söylemedim, bütün köy şahidim, onun akrabaları bile benim neler çektiğimi anlattı. Eğer o gece o değil de ben ölmüş olsaydım, ona da aynı cezayı verirlerdi, ona da ağır tahrik uygularlardı. Adalet bunun neresinde? Ben sesimi duyuramadım, mahkemede de kendimi anlatamadım, beni anlasalardı burada olmazdım. Keşke önceleri de susmasaydım, hep korktum, korku ile yaşadım. Kadınlar susmasınlar. Susmak çare değil.” demişti.
Tüm yargılama boyunca mahkemenin sanığı ve tanıkları dinlerken, özellikle dile getirmeye çalıştığımız geçmişteki ağır şiddet öyküsünü görmezden gelmeye, önemsiz bulmaya dair hareketlerini tespit ettik. Örneğin;Sanığın savunmasının alınması sırasında mahkeme başkanı Fikriye’nin evlilik içerisinde gördüğü şiddeti anlatması üzerine “eee ne olmuş bunlara” diyerek sert bir çıkışta bulundu. Daha sonra da “uzatma, ne söylüyorsan söyle savunmana geçiyorum” şeklinde tekrar azarladı.
İddia makamı esas hakkındaki mütalaasında; “Sanık F.Ö ile maktulün 11 yıldır resmi nikahlı evli oldukları, evlilikleri süresince maktulün sanığa karşı sürekli kötü davrandığı, eziyete varan darplarının bulunduğu, maktul cezaevinden çıktıktan sonra da yine bazı dedikoduları bahane ederek sanığa karşı hakaret ve kötü muameleye devam ettiği, olay tarihinde birlikte bulundukları eve M.Ö ve H.E.’nin geldiği, onlar bir süre oturduktan sonra evden ayrıldıkları, yine maktul ve sanık arasında tartışmalar başladığı, maktulün sanığa hakaretler ettiği, onu yaraladığı, o gün ve baştan beri maktul tarafından kendisine uygulanan haksız hareketlerin etkisiyle sanığın emanette kayıtlı av tüfeği ile ateş etmek suretiyle maktulü öldürdüğü, beyanlar, otopsi zaptı, adli rapor, bilirkişi raporu, olayla ilgili tutanaklar ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla sanık F.Ö’nün eylemine uyan TCK’nın 82/1-d, 29/1, 53, 63 maddeleri gereğince cezalandırılmasına, emanette kayıtlı av tüfeğinin karar kesinleştiğinde gereğinin takdir ve ifası için emniyete iadesine, verilecek ceza miktarı gözetilerek tutukluluk halinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur” şeklinde beyanda bulunarak müvekkilin kasten eşi öldürmek suçundan cezalandırılmasını istemişti. Bu mütalaa, olayların özetleniş şekline baktığımızda meşru müdafaa ya da meşru müdafaada sınırın aşılması yönünde talep geleceğine dair bir izlenim veriyordu. Ancak maddi gerçeğe uygun bir mütalaa verilmedi.
Savunmamızda meşru müdafaa ve meşru müdafaada sınırın aşılması hallerini de detaylı olarak tartıştık. Hatta olay anının mahkeme tarafından anlaşılabilmesi bakımından son savunma sırasında canlandırma dahi yaptık. Ancak mahkeme meşru müdafaayı kabul etmedi.
Dosyada F.Ö.’nün savunmalarını destekleyen pek çok delil vardı. F.Ö’nün anlatımları, olayın hemen ardından gelen polis memurları ile yapmış olduğu mülakattan emniyet ifadesine, sorgudan mahkemedeki savunmasına kadar her aşamada uyumlu ve aynı yönde idi. F.Ö’nün anlatımlarını olaya şahit olan 10 yaşındaki oğlunun beyanları ve olayın hemen ardından yanına gelen, polis çağrılması sırasında olay yerinde olan, tanıkların beyanları doğruluyordu. Duruşmalarda dinlenen tanıklar F.Ö’nün ağır şiddet öyküsünü anlattılar. Hatta maktulün yakınları dahi bu şekilde anlatımlarda bulundu. Maktulün babası şikayetçi olmadı, annesi yargılamaya hiç katılmadı. F.Ö’ nün, elinden ve kıyafetlerinden alınan svaplar üzerinde yapılan incelemelerde sadece sol elinde az miktarda antimon tespit edildi. Kıyafetlerinde antimon çıkmadı, tüfek üzerinde parmak izi tespit edilemedi. Dosyada incelemesi yapılan cep telefonu hafızasında; maktulün silahlarla, tüfeklerle, bıçaklarla boy boy fotoğrafları, F.Ö’nün dövülmüş halde resimleri, yerlerdeki kan izlerinin görüntülendiği videolar, uyuşturucu madde üretiminde kullanan bitkilerin görüntüleri, maktulün çocuklarının ellerine bıçak vererek dans ettirdiği videolar tespit edildi. Telefondan elde edilen fotoğraf ve videolar maktulün nasıl şiddet eğilimli bir kişi olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.Maktulün 17.11.2020 tarihli otopsi raporunda yapılan tespitler, maktulün aynı zamanda kendisine de zarar vermeyi alışkanlık haline getirmiş olduğunu da gösteriyordu. Maktulün suç kaydının araştırılması talebimiz kabul edilmemişti, ancak savcılık üzerinden sorgulama yaparak maktulün 23 adet suç kaydı olduğunu tespit ettik ve bunu da dosyaya sunduk. Tüm bu delillerin F.Ö’nün beyanlarını desteklemesine rağmen mahkemece eşi kasten öldürmek suçundan ceza verildi. Ağırlaştırılmış müebbet hapisten başlayan cezasına haksız tahrik ve iyi hal indirimi uygulanarak ceza 15 yıl 10 aya indirildi. Tüm dosya kapsamından F.Ö’ nün savunmasının aksine tek bir delil bulunmadığı halde, mahkemenin böyle bir hüküm kurması, erkeklerin sanık olarak yargılandığını kadın cinayeti dosyalarından oldukça farklı bir yaklaşımlarının olduğunun da kanıtıydı. Erkekler, katlettikleri kadınların arkasından tek bir cümle kursalar bile hükümlerine haksız tahrik uygulanıp indirimlerden faydalandırılırken, kendi hayatını kurtarmak için öldüren kadına meşru müdafaa yerine sadece haksız tahrik indirimi uygulamıştı. Sanık erkeklere her durumda, şüpheden sanık yararlanır ilkesi işletilirken; tüm dosyanın, tüm delillerin, tüm beyanların F.Ö’nün anlatımlarını desteklemesine rağmen mahkeme heyeti en ufak bir şüphe duymadan söz konusu cezayı verebilmişti. Bu çifte standartı görüyoruz.
Kararın verilmesinden sonra F.Ö. ile cezaevinde görüştük. Oldukça moralli ve güçlü gördüğümüz F.Ö. kararı şöyle değerlendirdi:
“Ben 15 yıl ceza aldım ama umutsuz değilim. İki küçük oğlum var, annem var. Annem şimdi tek başına onlara bakıyor. Çocuklarım için, annem için güçlü olmak zorundayım. İlerde sadece çocukların ve sen olacaksın diye kendimi motive etmeye çalışıyorum. Ölen ben olsaydım çocuklarım onun eline kalacaktı ve kim bilir belki de çocuklarımı da kendi gibi yetiştirecekti. Ben yaşıyorum, hayattayım. Özgürüm de diyebilecek miyim? Bunu hayal ediyorum. Bir yandan da diyorum ki, artık kardeşinin önünü kesip tehdit edecek, parasını gasp edecek kimse yok, her gün uyuşturucuyla, silahla önüne çıkan kimse olmayacak. Artık bunlar olmayacak, çocuklarım ile huzurlu olacağım diye düşünüyorum.
Kendi kendime, ben güçlüyüm, ayaktayım diyorum. Yaşayamadığımız mutluluklar var, bunlar için ayakta kalacağım diyorum. Sen ne acılar yaşadın, neler çektin, neler atlattın, hepsinden ayakta çıktın, ölmedin, mezarda değilsin, güçlüsün diyorum. Çok şükür ben mezarda değilim, olabilirdim. Öyle olsaydı çocuklarım ona kalacaktı. Hep şu Sezen Aksu şarkısını mırıldanıyorum; “Geçer geçer, daha öncekiler gibi, bu da geçer, neler neler geçmedi ki…”
Eskiden benim özgürlük işaretim buydu (elini zafer işareti yapıyor) Şimdi hayal kuruyorum, eğer tahliye olursam bir deniz kenarına gidip orada avazım çıktığı kadar “özgürüm” diye bağırmak istiyorum.”
Bu süreçten güçlenerek çıktığını gördüğümüz F.Ö, bu gücü en çok kadın dayanışmasına borçlu olduğunu ifade ederek “Kadınların yanımda olması, sizler, bana büyük bir destek oldunuz. Kendimi hiç yalnız hissetmedim, hep iyi olacak dedim. Tam umudumu kestiğim anda bir kadından mektup geliyordu, umutsuzluğum dağılıyordu. Bu destek, dayanışma bana hep güç verdi. Artık ben F.Ç. olarak güçlüyüm diyorum, gücümü ispatladım. Soyadımı da değiştireceğim. O beni kölesi olarak görüyor, öyle davranıyordu. Bu hayatı başkasının kölesi gibi yaşayacağımıza kendi hayatımızın efendisi olalım diyorum. Cezaevinde bile olsam kendi hayatımın efendisi olacağım. Bir gün mutlaka cezaevi kapıları bana açılacak, ben de özgür olacağım. O zaman çocuklarımla mutlu bir hayatım olacak.” dedi.
Her ne kadar yerel mahkemede böyle bir sonuç alınmış olsa da F.Ö’nün özgürlük mücadelesi devam ediyor.